Türkiye'de Rock
2. Pentegram
3.Şebnem Ferah
4.Kurban
5.Oğün Sanlısoy
Klasik batı müziği, genelde yüksek kültür seviyesi ile bağdaştırılan, halk müziklerinden net çizgilerle ayrılmış, Avrupa kökenli ve ağırlıklı müzik türüdür. En önemli özelliği, çoksesli olmasıdır.
Klasik Batı Müziği Dönemleri
Rönesans (1450–1600)
Belli başlı ilk polifonik bestelerin ortaya çıktığı (teksesli müzikten çoksesli müziğe geçilen) dönemdir. Müzik, kilise çevresinde gelişmiştir. Vokal müzik yaygındır (özellikle madrigaller). Bunun yanısıra, basit çalgı toplulukları olan konsortlar için de müzikler yazılmıştır. Dönemin ünlü bestecileri Guillaume Dufay, Johannes Ockeghem, Giovanni Pierluigi da Palestrina ve Carlo Gesualdo'dur.
Barok Dönem (1600–1750)
Barok stilin Rönesans stilinden farkı, daha süslü bir anlatıma sahip olmasıdır. Dönemin en ünlü çalgısı klavsendir. Klavsen neredeyse her müzik çeşidinde kullanılıyordu (çoğu zaman arkaplanda olmak üzere). Dönemde vokal müziğin yanı sıra enstrumantal müzik de gelişmiştir: konçerto ve süit, bu dönemin iki yaygın orkestral beste türüdür. Dönemin ünlü bestecileri Antonio Vivaldi, Johann Sebastian Bach, George Frideric Handel ve Georg Philipp Telemann'dır.
Klasik Dönem (1750–1820)
Klasik stilin Barok stilden farkı, Klasik stildeki eserlerin Barok stildeki eserlerden daha sade olmasıdır. Barok dönemin kapanmasına yol açan şeylerden biri de piyanonun icadıdır. Klasik dönemde her orkestrada klavyeli çalgı bulundurma zorunluluğu kalkmış, piyano orkestraya katıldığı zaman da mutlaka solist görevi görür olmuştur. Dönemi seçkinleştiren bir başka şeyse senfoninin yaygınlaşmasıdır. Dönemin ünlü bestecileri Joseph Haydn, Wolfgang Amadeus Mozart, Christoph Willibald Gluck ve Muzio Clementi'dir.
Romantik Dönem (1820–1900)
Müziğin kilise ve saraydan taşıp halka yayıldığı dönemdir. Kalıpların ve düzenin yıkılıp yerine daha özgür, daha özgün olan romantizmin geldiği dönemdir. Kendi içinde 3 döneme ayrılır:
Erken Romantik Dönem: Romantik anlatımın Klasik dönem içinde doğduğu, ilk dönemidir. Bu anlatımın öncüsü Ludwig van Beethoven olarak kabul edilir. Bu dönemin diğer ünlü bestecileri de Franz Schubert, Carl Maria von Weber ve Gioacchino Rossini'dir.
Orta Romantik Dönem: Romantizmin tüm avrupada egemen olduğu dönemdir. İlk ışığı yakan da, programlı senfonisi Symphonie fantastique ile Hector Berlioz olmuştur. Ardından Franz Liszt, Felix Mendelssohn Bartholdy, Niccolo Paganini, Robert Schumann, Frederic Chopin, Johannes Brahms gelmiştir. Giuseppe Verdi ve Richard Wagner'in opera alanındaki çalışmalarıyla doruğa ulaşmıştır.
Geç Romantik Dönem: Müziğin denetiminin "Almanya-İtalya-Fransa" üçgeninden çıktığı dönemdir. Milliyetçilik akımı ile birlikte Mikhail Glinka, Aleksandr Borodin, Modest Musorgski, Nikolay Rimski-Korsakov, Peter İlyiç Çaykovski gibi Rus; Bedrich Smetana, Antonin Dvorak gibi Çek; Edvard Grieg, Jean Sibelius gibi İskandinav besteciler "Klasik Batı müziği"ne dahil olmuşlardır.
Modern Dönem (20. yüzyıl ve günümüz)
Modern dönem içerisinde Romantizmi sürdürenler (Richard Strauss, Gustav Mahler, Sergey Rahmaninov, Edward Elgar) olduğu gibi müziğin genel kimliğini değiştiren asıl Modern besteciler (Claude Debussy, Maurice Ravel, Bela Bartok, İgor Stravinski, Dimitri Şostakoviç, Sergey Prokofiyev) kendilerine has bir stil geliştirmiştirler. George Gershwin Klasik müzikle cazı birleştiren besteciler arasında en ünlüsüdür. Eric Satie, orkestrada mekanik alet seslerini ilk kullananlardandır. Edgard Varèse ise bu işi ilerletmiş, elekrtonik müzik akımını başlatmıştır. Arnold Schönberg ve öğrencileri Alban Berg ile Anton Webern atonal müzik akımının yaratıcısı ve ilerleticisi olmuşlardır. Carl Orff, ilkel çağların müzikleri ve metinlerini yeniden canlandırıp modernize etmiştir. Ayrıca Türkiye'de çoksesli müziğin başlaması da bu döneme rastlar (Cemal Reşit Rey, Ahmet Adnan Saygun, Necil Kazım Akses) Günümüzde Krzysztof Penderecki, Arvo Pärt gibi besteciler (ki bu iki besteci Hristiyan koral müziklerini modern dönem çerçevesinde sunan çalışmalarıyla ünlüdür) de Modern dönemi sürdürmektedirler.
Klasik Batı müziği çalgıları [değiştir]
Yaylı çalgılar
Yaylı çalgılar bir orkestranın belkemiğidir. Yayla sürtündüğünde titreşen tellerden oluşan tahta çalgılardır. Diğer bir adı da "keman ailesi"dir.
Keman: Yaylı çalgıların en küçüğüdür. Soprano ses verir.
Viyola: Biraz büyükçe bir kemandır. Sesi daha kalın ve hüzünlüdür. Alto ses verir.
Çello (Viyolonsel): Bir ucu yere dayanarak çalınır. Tenor ses verir.
Kontrbas (veya sadece Bas): Yaylı çalgılar arasında en büyük olanıdır (Boyu bir insan boyuna ulaşır). Bas ses verir.
Avrupa'da yaylı çalgılar "telli çalgılar" olarak adlandırılır ve böylece bu aileye arp (harp) da eklenir. Arp, çok sayıda tele ve pedala sahip olan bir çalgıdır ve telleri parmakla çekilerek titreştirilir. Keman ailesinin üyeleri de buna benzeyen bir biçimde çalınmaya müsaittir (pizzicato).
Üflemeli çalgılar
İçlerine üflenen nefes sayesinde titreşen çalgılardır. İki gruba ayrılırlar: Tahta üflemeliler ve Bakır üflemeliler. Bu gruplar çalgıların imal edildikleri maddeye göre ayrılmaz, çalışma stillerine göre ayrılır.
Flüt: Bir tahta üflemelidir. 19. yüzyılda tahtadan imal edilirken günümüzde metalden imal edilmekte olan konser flütü (yanflüt), tatlı ve sakinleştirici bir ses çıkarır. Orkestralarda flütün yanısıra kısaca pikolo diye adlandırılan pikolo flüt de kullanılır. Pikolo, küçük anlamına gelir. Pikolo flüt, normal flütten daha kısadır ve daha ince ses çıkarır.
Klarinet: Tek kamışlı tahta üflemelidir. 19. yüzyılda kullanılmaya başlanmıştır. Hafif boğukça fakat parlak bir ses çıkarır. Orkestrada normal klarinetten daha kalın ses çıkaran basklarinet de kullanılır.
Saksofon: 20. yüzyıl klasik müzik eserlerinde yer alan (örneğin Ravel ve Gershwin'in eserlerinde) tek kamışlı tahta üflemelidir. Bir klarinet alt-türü de denebilir.
Obua: Çift kamışlı tahta üflemelidir. Barok dönemden beri orkestraların en popüler çalgılarındandır. Keskin ve acıklı bir sesi vardır. Orkestralarda obuanın yanısıra biraz daha kalın ses veren korangle (İngiliz kornosu) da kullanılır.
Fagot: Çift kamışlı tahta üflemelidir. Gizemli ve kadifemsi bir sesi vardır. Orkestralarda fagotun yanısıra, normal fagottan bir oktav daha kalın ses çıkarabilen kontrfagot da kullanılır.
Trompet: Pistonlu bakır üflemelidir. Parlak ve coşkulu bir sesi vardır.
Trombon: Sürgülü bakır üflemelidir. Trompetten daha kalın ses çıkarır. Sesi biraz daha boğuktur.
Korno: Pek çok yerinden bükülmüş çok uzun bir borudan oluşur. Dairesel bir şekle, boğuk bir sese sahiptir.
Tuba: En kalın sesli bakır üflemelidir. Kornonun daha büyüğü sayılabilir. Pistonludur.
Vurmalı çalgılar (Perküsyon) [değiştir]
Tokmak, baget veya fırça gibi cisimlerle vurularak titreştirilen çalgılardır. Orkestranın en arkasında bulunurlar.
Timpani: Küçük orkestra davullarıdır. Yarım küre biçimindedirler. Çıkaracakları nota, derileri gerilerek ayarlanabilir.
Zil: İki dairesel bakır levhadan oluşur, birbirlerine çarpılarak ses çıkarır.
Üçgen: Bir metal çubuğun üçgen şekli oluşturacak şekilde bükülmesiyle yapılır. Küçük bir sopayla vurularak kısa ama etkili bir çın sesi verir.
Kastanyet: İspanyol kökenlidir. İki küçük tahta parçasından oluşur, bunların birbirine vurulmasıyla ses çıkarır.
Çıngırak: Metalden yapılmış konik biçimli bir çalgıdır. İçinde yine metalden küçük bir tokmak asılıdır, çıngırak sallandıkça koninin iç yüzeyine çarparak ses verir.
Tef: Yuvarlak bir tahta kasnağın bir veya iki yanına deriden bir örtü geçirilerek yapılır ve parmak vuruşlarıyla çalınır. Her vuruşta, kasnaktaki ince pirinçten 4-8 çift küçük zil tınlar.
Trampet: Dairesel bir metal gövdenin iki tarafına gerilmiş deriden ve bir derinin hemen altındaki gerili kirişlerden oluşur. Bagetle vurulduğunda deriler kirişlerle titreşir ve güçlü, keskin bir pat sesi çıkar.
Klasik Batı müziği beste biçimleri
Sonat, Kantat, Madrigal, Oratoryo, Konçerto, Süit, Senfoni, Opera, Şarkı (Lied)...
Klasik müzik tarihinin önemli bestecileri
Guillaume Dufay
Johannes Ockeghem
Giovanni Pierluigi da Palestrina
Carlo Gesualdo
Antonio Vivaldi
Johann Sebastian Bach
George Frideric Handel
Georg Philipp Telemann
Joseph Haydn
Wolfgang Amadeus Mozart
Christoph Willibald Gluck
Muzio Clementi
Ludwig van Beethoven
Franz Schubert
Carl Maria von Weber
Gioacchino Rossini
Hector Berlioz
Franz Liszt
Felix Mendelssohn Bartholdy
Niccolo Paganini
Robert Schumann
Frederic Chopin
Johannes Brahms
Giuseppe Verdi
Richard Wagner
Mikhail Glinka
Aleksandr Borodin
Modest Musorgski
Nikolay Rimski-Korsakov
Peter İlyiç Çaykovski
Bedrich Smetana
Antonin Dvorak
Edvard Grieg
Jean Sibelius
Richard Strauss
Gustav Mahler
Sergey Rahmaninov
Edward Elgar
Claude Debussy
Maurice Ravel
Bela Bartok
İgor Stravinski
Dimitri Şostakoviç
Sergey Prokofiyev
George Gershwin
Eric Satie
Edgard Varèse
Arnold Schönberg
Alban Berg
Anton Webern
Carl Orff
Cemal Reşit Rey
Ahmet Adnan Saygun
Necil Kazım Akses
Krzysztof Penderecki
Arvo Pärt
KLASİK TÜRK MÜZİĞİ
Klasik Türk müziği, makamlı bir Türk müzik türüdür.
Klasik Türk Müziği, klasik Batı müziği ve Hint müziği ile beraber dünya üzerinde süreklilik ve gelenek oluşturma bakımından mevcut üç klasik müzikten birisi olarak kabul edilir. Bu terimdeki "Türk" ve "klasik" kelimeleri, Cumhuriyet döneminde Osmanlı Devleti'nden süregelen müziğe karşı Batı müziği taraftarlarınca ileri sürülen bazı iddialara cevap vermek için türetilmiştir. Bu iddialardan en önemlisi Osmanlı müziğinin Türklerin değil, Bizans ve İran müziği kaynaklı olduğuna dair olan tezdir. Hüseyin Sadettin Arel ve Rauf Yekta gibi Batılı müzik çevrelerince de saygın görülen kimi müzikologlar, bu iddiaları belge ve bilgilerle çürütmüşlerdir.
Türkiye'de Batı klasik müziği eğitimi almış ve bu müziği icra eden kimi çevreler, "evrensel" ve "ileri" kabul ettikleri çoksesli Batı müziğine karşı, teksesli geleneksel müziği ideolojik bir yaklaşımla "geri" ve "çağdışı" gibi sıfatlarla anabilmektedir. Cumhuriyet döneminde bu müzik geleneği genellikle gözardı edilmiş, hatta 1929 yılında 10 ay süreyle devlet radyosunda çalınması yasaklanmıştır. Bu ideolojik yaklaşımın bir sonucu olarak Klasik Türk müziğini modern yöntemlerle öğreten konservatuarlar ancak 1970'lerde kurulabilmiştir.
Klasik Türk müziğinin adlandırılması konusunda görüş ayrılıkları vardır. Osmanlı döneminde bu müziğe sadece "musıkî" denmekteydi. Nitekim bu geleneksel müziği, Cinuçen Tanrıkorur gibi "Osmanlı Müziği" olarak adlandıranlar olduğu gibi, ona "Geleneksel Türk Müziği" adını verenler de vardır.
Konu başlıkları [gizle]
1 Tarihi
2 Günümüzde Klasik Türk Müziği
3 Türk Müziğinde Enstrümanların Önemi
4 Ayrıca bakınız
5 Dış Bağlantılar
Tarihi [değiştir]
Klasik Türk müziği tarihsel açıdan altı döneme ayrılabilir: oluşum dönemi, dönüşüm dönemi, klâsik dönem, son klasik dönem, romantik dönem ve çağdaş dönem.
10. yüzyılda yaşamış olan Farabi’den Timurlenk’in öldüğü 1405’e kadar geçen süre, Türk müziğinin nazarî (teorik) yönleriyle açıklandığı ve yazıya aktarılmaya başlandığı oluşum dönemini kapsamaktadır. Bu dönemin sonlarına doğru, çok meşhur bir üstad olan Abdülkadir Meragi, bir sonraki evrenin tohumlarını atmış, Türk müziğine yeni bir yön vermiştir.
Bunu takiben, 16. yüzyılın başından Yavuz Sultan Selim’in tahta çıktığı 1512’ye değin; anlatılageldiği şekilde, Türk müziğinin ses perdeleri ve makamları üzerinde birtakım nazarî değişilikler yapılmıştır. Bu dönem, Diyar-ı Rum'un ve Balkanlar’ın üzerinde Mevlevihanelerin yapıldığı, İstanbul’un fethedildiği, Bizans İmparatorluğu kalıntıları arasına Enderun saray okulunun kurulduğu, kökleştiği ve Orta Asya’dan Ali Şir Nevai, Hüseyin Baykara, Ali Kuşçu, Şadi gibi ilim adamlarının İstanbul’a cezbedildiği bir dönüşüm dönemi, keza bir nevi Rönesans olarak görülmektedir.
Klasik Türk müziği; Orta Asya, Selçuklu ve özellikle Osmanlı uygarlığının bir ürünü olarak, pek çok milletin müziklerini etkilemiş, onların müziğini de kendi potasında eritmiştir. Bunun bir sonucu olarak, klasik musıkî, gerek makam sayısı ve anlayışı, gerekse formlar ve usuller bakımından çok zengin bir müzik türü olmuştur.
Bunun ardından, 17. yüzyılın başından IV. Murat’ın öldüğü 1640’a dek, doğuya düzenlenen seferler sayesinde, Osmanlı sarayında, Ortadoğu’dan getirilen müzik ve sanat adamlarının faaliyet gösterdiği bir dönem yaşanmıştır.
Itri’den (1640-1712) 1730'a kadarki zaman diliminde, Avrupaî Barok ve Rokoko etkilerin Osmanlı sarayına nüfuz ederek, zamanının doğu kültürüyle apayrı bir sentez oluşturduğu klâsik dönem süregelmiştir. 1730’dan İsmail Dede Efendi’nin 1846’daki ölümüne dek uzanan dönem ise son klasik dönem olarak adlandırılmaktadır.
Tanzimat Fermanı'nın ilan edildiği yıllardan II. Dünya Savaşı'nın sona erdiği 1945’e kadar süren akım da romantik dönem olarak anılmaktadır.
Günümüzde Klasik Türk Müziği [değiştir]
Türk Sanat Müziği ile Klasik Türk Müziği birbirine yakın kavramlar olmakla birlikte; "Klasik Türk müziği", tarihî anlayış ve geleneği temsil ederken, Batı müzik terminolojisinden ödünç alınmış "sanat müziği" kavramı ise daha çok bu musıkînin Cumhuriyet döneminde aldığı modern biçimi ifade eder.
20. yüzyılın ortalarından bugüne kadar gelen dönem çağdaş dönemdir. Bu dönemin en önemli temsilcilerinden biri Münir Nurettin Selçuk'tur. Bu dönemde kâr, beste, ağır ve yürük semâi gibi formlar arka planda kalırken, modern müzik anlayışına uygun kısa süreli, kısa güfteli ve hareketli şarkı ve fantezi formları Türk Sanat Müziği'ne hakim duruma gelmiştir.
Bu anlayışın Batı müziğini model alması sonucunda, koro ve konser gibi uygulamalar yaygınlık kazanmış; keman, piyano, klarnet gibi Batılı sazlar da saz heyetlerine girmiştir. ALINTII Bu modern anlayışı destekleyen unsurlardan birisi de, klasik musıkîde en önemli aktarım ve anlayış aracı olan meşk geleneğinin sekteye uğramasıdır. Klasik sanatların hepsinde geçerli olan ve talebenin bir üstadın "elinden geçerek" musıkîyi öğrenmesi süreci büyük ölçüde sona ermiş, yerine modern anlayışla, nota üzerinden eser öğretilen koro ve dernekler geçmiştir.
Tasavvufî felsefeye, dolayısıyla aşkınlığa ve tefekküre dayanan klasik musıkî anlayışı yerine eğlence odaklı bir müzik anlayışı yerleşmiştir. Buna rağmen klasik musıkî geleneğini sürdüren ve yeni eserler verenler yok değildir. Hacı Arif Bey ile başladığı ileri sürülen modernleşme döneminde klasik üslubu ve anlayışı devam ettiren Fehmi Tokay, Zeki Arif Ergin ve Ahmet Avni Konak gibi bestekârlar da yer almıştır. Günümüzde de bu anlayışa bağlı genç bestekârlar eserler vermektedir.
Türk Sanat Müziği kamu radyo ve televizyonları kadar gazino gibi eğlence mekanlarının da temel tercihini oluşturmuş, bu nedenle kitlelere ticari açıdan da ulaşabilmiştir. Bu evrenin önemli bestecileri arasında Sadettin Kaynak, Bimen Şen, Refik Fersan, Yesari Asım Arsoy ve Avni Anıl sayılabilir. Türk Sanat Müziği'nin bu bestecilerden başka "piyasa müziği" olarak anılan daha popüler türevinde de bazı önemli besteciler yer almıştır. Bunlara örnek olarak Yusuf Nalkesen, Şekip Ayhan Özışık ve Teoman Alpay verilebilir.Günümüz TRT repertuarında 19 bine yakın Türk musikisi eseri bulunmaktadır.
Türk Müziğinde Enstrümanların Önemi [değiştir]
Türk müziğinde başlıca çalgılar şunlardır; Ud, kanun, keman, ney, tanbur, lavta, klasik kemençe, rebab, santur, kudüm, def ve zildir.
İslamiyetten sonra din adamlarının etkisiyle Mehterhâne, Enderûn ve sazın serbest olduğu tekkelerle şuurlu din adamlarının koruması sayesinde bu çalgılar kurtulabilmiştir.
Osmanlı klâsik ve halk mûsikîsinde kullanılan bütün telli/saplı çalgıların atası olan Kopuz'un ömrü 18.yy'a kadar devam edebilmiş, 10. ila 16. yy.lar arası çok revaçta olan Ud yerini l9.yy.'ın sonunda yeniden almak üzere 17.yy.dan itibaren Tanbur'a bırakmış,tarihi Türk harpi Çeng'le,Türk pan flütü Miskal 19.yy.da Santur ise 20.yy.da artık kullanılmaz olmuşlardır.
Önce viola d'amore şeklinde Sinekemanı adı ile Batıdan gelen Keman,daha sonra Viyola,Viyolonsel ve Kontrbas ile,önceleri Köçekçe ve Tavşanca adı verilen saray rakslarının eşlik sazı olan Kemençe ve Lavta 20.yy.da klasik mûsikîye de girmiş;Kaşık'la Zilli Maşa'nın halk oyunlarında yaşamasına mukabil,Çalpara da denen Çengi Çubuğu,Köçekçe ve Tavşanca'larla birlikte tarihe karışmıştır.
Mûsikî aletleri bilimi demek olan "Organoloji"de çalgılar,hangi Müzik söz konusu olursa olsun,bu sanatın insanla birlikte doğuşundan bu yana geçirdiği merhaleler gözönüne alınarak,vurmalı çalgılar,nefesli çalgılar ve telli çalgılar sırası içinde incelenmektedir.
Türk halk müziği nedir
Türk Halk Müziği toplumun ortak duygu ve düşüncelerini yalın, samimi, duygulu, coşkulu ve içli ezgilerle anlatan köklü bir müzik sanatıdır.
Türk halkının zevkle dinlediği bu müzik doğal ve sosyal olayları, acı, sevgi, özlem ve gurbet gibi ortak duyguları, insanımızın mertlik ve kahramanlık gibi ulusal özelliğini tarihi olayları, konu alan büyük bir kültür hazinesidir.
Türk insanının tüm yaşantısını halk müziğimizde, özellikle onun sözlü biçimi olan türkülerimizde görmek mümkündür.
Oluşumunda hiçbir sanat endişesi taşımayıp yalnızca duygu, düşünce ve yaşantı ürünü olarak ortaya çıkan Türk Halk Müziği ritim yönünden çok zengin, ezgisel açıdan ise oldukça renklidir. Tarihi çok eskilere dayanır.
Türk insanının çağlar boyunca kendi kendine ürettiği, geleneklerini sürdürdüğü anonim karakterli, soylu bir müziktir.
Yöresel özellikler açısından zenginlik ve çeşitlilik gösterir. Her bakımdan Anadolu halkının ruhunu anlatan köklü bir halk sanatıdır.
Ancak, Türk Halk Müziği denince, onu sadece Anadolu coğrafyasıyla sınırlandırmak doğru olmaz. Yaşadıkları ülke ve bölge neresi olursa olsun, oluşturulan bu eserlerin ve estiğin tek sahibi Türk insanıdır.
Türk Sanat Müziği
Klasik anlamda Türk Sanat Müziği çeşitli İslam müziklerinin oluşturduğu zengin birikime dayanan Osmanlı müzikçilerinin ürünü olan makamsal bir müziktir.
Türk Sanat Müziği hakkında ansiklopedik bilgi
Klasik anlamda Türk Sanat Müziği çeşitli İslam müziklerinin oluşturduğu zengin birikime dayanan Osmanlı müzikçilerinin ürünü olan makamsal bir müziktir.
Araştırmacılara göre Türk Sanat Müziği'ne ait 590 MAKAM adı belirlenmiş, ancak bunlardan pek çoğunun bugün örneği bile kalmamış,çoğu unutulmuş,önemli bir bölümü de kullanılmaz olmuştur. Günümüzde ise kullanılan makamların sayısı100'ügeçmez.Bunlardan ise ancak 40-50'si yaygın olarak kullanılmaktadır. Makamlar arasında gerçekten apayrı bir anlatım gücü taşıyanlardan bazılarını makamlar kısmında görebilirsiniz. Türk Müziği'nde doğaçlamalar dışında, yalnızca bestelenmiş yapıtların biçimlenişine katkıda bulunan ve usül adı verilen bir öğe daha vardır.Usül'ler çeşitli uzunluktaki kuvvetli ve zayıf vuruşların belli bir düzen içinde ortaya çıkan birer ritim kalıbıdır.
ARABESK NEDİR
DUM DUM TIKIRAK DUM TIKIRAK !......
Evet arabesk deyince aklımıza gelen o bildik ritim ve melodiler. Kimi zaman acı veren duygularımıza rehberlik ederler, kimi zaman da hayata dört bir koldan sarılmayı. Ülkemiz ve hatta yurt dışındaki bir çok vatandaşımız veya komşu ülkemizin vatandaşlarının dinlediği müziktir "Arabesk".
Peki gerçekten Arabesk nedir?. Sadece sanatın bir yönümü acaba. Gerek bizim bildiğimiz manada bir Türk Müzik stili mi gerçekte. Yoksa sadece müzik haricinde sanatın bir çok dalında oturmuş bir kavram mı ? Bildiğiniz üzere Türkiye' de kavramlar kargaşası yaşanmaktadır. Bunun nedeni öz kültürden uzaklaşma, hızlı ve yoğun değişen teknolojik ve kültürel yapı. Gerekse batılılaşmanın getirdiği bir takım kimlik bunalımları. Eklendikçe birikip yığınlaşan sebepler yumağı diyebiliriz. Şimdi diyeceksiniz ki "Baba' ya neler anlatıyorsun sen !.Ne alaka bunlar!. sen Arabesk' ten haber ver dediklerinizi duyar gibi oluyorum" Evet bir çok konulara değinmemiz gerekecek. Arabesk hakkında tam ve detaylı bilgi edinmemiz için bazı konuları değinmek lazım.
Peki o zaman nedir Arabesk...
ARABESK NEDİR?
Arabesk' in tanımını Entelektüeller gibi makro ve micro açıdan ele almayacağız ama yinede siz arabesk severlere çok yönlü elimizden geldiğince tanımlamaya ve açıklamaya çalışacağız. Bizim bildiğimiz manada Arabesk müzik stili olarak ele almamız hata olur. Çünkü arabesk kavramı çok önceden çıkmış bir kavramdır. Arabesk kavramını daha önce belirttiğimiz gibi sanatsal boyutu haricinde sosyolojik ve tarihsel açıdan ele almamız gerekir. Arabesk kavramı sadece ülkemize ait değil işin bir de evrensel boyutu vardır.
Sanatsal Tanımlar
Evrensel olarak ; Sanatta bir stildir. Bu stil; mimariden süsleme sanatına kadar adlandırılabilen bir stildir. Sanat tarihçileri ve sanatın geniş yönleri ile ilgilenenler bilirler. Daha ziyade süslemele sanatında görülen ; içinde bir çok renk ve modellemenin bulunduğu, yinelenmenin çok olduğu daha ziyade Şark ve Ortadoğu'da gelişmiş bir stildir. Örn. Arabesk motifler, arabesk figürler...
Mimari süslemelerin yanı sıra bir çok sanatın dalında arabesk figürler kullanılmıştır. Evet süsleme sanatın haricinde Arabesk kavramı müzikte de etkisini göstermiştir.
ARAP MÜZİĞİ...
Arabesk müziği için Arap müziği denmektedir. Bu düşünceye katılmıyoruz. Arabesk müzik diye Türkiye' de adlandırılan müziğin Arap müziği diye adlandırılması çok büyük hata olur. Bunu Araplar da kabul etmemektedir. Ortadoğu' da konser veren Arabesk sanatçılarını Türk müziği sanatçısı olarak adlandırmışlardır. Örnek olarak Müslüm Gürses' in Kahire konseri ve bir çok Ortadoğu ülkelerinde Orhan Gencebay' ın Türk müziği sanatçısı olarak adlandırılması....
Şimdi Arap müziği hakkında biraz bilgi verelim ki farklılıklar açıkça belli olsun ..
.
Arabistan, Kuzey Afrika, İran ve Suriye' deki Müslüman halkların müziği. Arap müziğinin belli başlı yapıtlarının İslam' ın doğuşundan sonra verilmesine karşın, kökenleri binlerce yıl eskiye dayanır. İslam öncesi Arap Müziği, kervan şarkılarından ( huda ) doğup, daha seçkin bir üslup olan dünyevi şarkılara ( nasp) dönüştü. O dönemde şarkıcıya eşlik eden çalgılar, ut, bir tür zurna, tambur ve davuldu.
İslam dininin yayılmasından sonra fethedilen ülkelerin bu müzikte etkisi görüldü. Şarkılar Suriye ve İran' da notalara döküldü. İbni Misyah ( ölümü 715 ) sekiz ezgi kalıbı ( asabi ) ve altı ritim kalıbı ( ikaat ) tanımladı; bunlar sonraki yıllarda sistemleştirildi. Dönemim halifeleri ( Emevi ve Abbasi 661-847 ) ve Kültür ve sanat merkezlerinde daha da sistemleştirildi. Gelmiş geçmiş en büyük müzik kuramcılarından olan Farabi ( 870-950 ) Kitab ül-Musik-ul Kebir ( Müzik Üstüne Büyük Kitap ) adlı yapıtı ile çağının çalgılarını ayrıntılarını tanımladı ve müzik kurallarını betimledi.
Ayrıca Arap müziğinin notaya geçirilmiş ilk örneklerini koyup 12 temel ezgi kalıbından oluşan yeni bir kuram geliştirdi. XIV. Yüzyılda Arap müziğinde 12 temel makam oldu. Böylece gelişimini çoktan tamamlamış oldu.
Günümüzdeki Arap müziğinin iki önemli özelliği vardır. Makam ve yinelenen ritim çevrimi bin yıldan beridir değişmemiştir. Klasik Arap müziği programları genellikle " "taksim" adı verilen , belirli makam içinde yer alan doğaçtan çalgı müziği ile başlar. Müzikteki makam ve ikaat, Arap dünya görüşünün müzikli yansımaları sayılabilir. Kalıpların evrenselliği, ruh ve durumu dalgalanmalarıyla günün ya da yılın dönemleriyle, gezegenlerle, vb. yakından ilgilidir. Çalgıların bile müzik ötesi tanımları vardır. Udun dört telinde, dört temel öğeden ve mevsimlerden esinlenilmiştir. En önemli çalgılar ut, ney, kanun ve teftir.
ARABESK MÜZİK ARAP MÜZİĞİ DEĞİLDİR
Evet bu kadar ayrıntılı olarak ele aldığımız Arap müziği ile ülkemizdeki Arabesk müziği ile bağlantı kurabilir miyiz. ? Kurulacak birkaç nokta vardır. Ne gibi derseniz.
• Kullanılan müzik aletleri
• Bir kaç ritim özellikleri ve taksim denilen olaylardır.
• Ruh durumunun müziğe yansıması
Evet arabesk müziğini Arap Müziği diyerek bir takım çevreler kendi yaptığı müzik için prim beklemektedirler. Ama büyük bir yanılgıya düşüyorlar.
Arabesk Müzik bir Türk müziğidir diyoruz. Gerçi karşı düşüncede olanlar bizim yazdıklarımız için sin bir müzik otoritesimisin diyecekler. Hayır ama hür düşüncenin ve araştırmanın sonucunda edindiğimiz bilgileri yansıtmak isteyen ve bu müziği seven kişileriz. Ülkemiz insanın ve hatta ülke dışında yaşayan soydaşlar ve yabancı insanların bir çoğu Arabesk müziği dinlemekte sevmektedir. Ülkemizin %90' ına yakını dinlemektedir. Bir kısım çevrece sürekli aşağılanmış; yok sanatsal değeri olmayan yok cahil insanların dinlediği müzikmiş yok bu müzik insanı karamsarlığa ve bunalıma itermiş vb.... bir çok örnek verebiliriz.
• Müzik bildiğiniz gibi evrenseldir. Herhangi bir enstrüman belli bir müziğe ve topluma mal edilemez. Bir toplumun bulduğu müzik aletlerini kullanan o topluluğun müziğini yapıyor denilemez. Ut, ney, kanun, tef gibi müzik aletleri Türk Sanat Müziği denilen bence bu söylemde yanlış. Diğer müzikler sanatsız müzikmiş gibi. Klasik Türk Müziğinde de kullanılmaktadır. Yurt dışında ise bir çok rock ve jazz sanatçıları da bu tür enstrümanlar kullanmaktadırlar. Unutmayın ki arabesk müziğinde bağlama ve keman daha ağırlıktadır.
• Kullanılan ritim ve taksimler. Bazı arabesk müziği sanatçıları beste sıkıntısı çektiğinde bazı Ortadoğu sanatçılarının şarkılarını kullanmışlardır. Neticede müzik evrenseldir diyorsak bazı ritimler kullanılabilir. Yani Mozart şu şekilde bir melodi kullanmış biz o melodiye benzer diye bu tür meledi kullanmayalım gibi bağnaz düşünce olamaz. Zaten o kadar benzer ritim ve taksimler yoktur. Zaten Türk Müziği aksak ritimden oluşur. Batı normlarına pek uymak. Müzisyen arkadaşlar bilirler. Türk müziğinde tam ölçülü notalar ile yapılan eserler Cumhuriyet sonrası batı müziği taklidî veya batı müziği normlarında şarkılarda bulunmaktadır. 2/2, 2/4/ 4/4 ölçülerinde yapılmış şarkılardır. Aksak ritim dediğimiz eserler ise 5/8, 7/8.. gibi ölçüler ile oluşmaktadır. Şarkılara daha hareket getirmektedir. Y
• Ruh durumunun müziğe yansıması ise tamamen çok farklıdır. Arabesk müziğinin yansımasında bazen mistik olaylar ve mevsimler vb. temalar işlenmiştir. Ruh durumun müziğe yansıması kadar sanatın bu dalında bu kadar doğal olan bir şey var mı. ? Vivaldi arıların uçuşundan etkilenmiş müziğine yansıtmıştır. Yoksa Vivaldi Arap müziği mi yapıyor. Gerçi kıyaslamalar biraz basit oldu ama bu sebeplerden dolayı Arap müziği benzetmesi yapanlara daha nasıl örnek verilebilirdi ki..
GELELİM ARABESK KÜLTÜR NEDİR ? DOĞUŞU VE GELİŞİMİ
Evet nedir bu arabesk müziği, neye yarar, neye zarar hepsini inceleyelim. Türk Halkı Kurtuluş Savaşı' nı yapmış ve muzaffer olmuştur. Osmanlı İmparatorluğu yıkılmış yerine Cumhuriyet ile yönetilen gencecik Türkiye Cumhuriyeti kurulmuştur. Muaassır medeniyetlere ulaşmak için Önderimiz Atatürk ve silah arkadaşları tarafından bir dizi inkılâplar gerçekleştirilmiştir. Bu inkılâpların bazılarının gelişimi hızlı bazıların ise yavaş yavaş olmuştur. Türk Halkı sanayi ile haşır neşir olmaya başlamıştır. İlk zamanlar Devletin bizzat kendisinin yaptığı sanayileşme hareketleri daha sonra özel teşebbüslere de ön ayak olmuştur.( Tabi o dönemler de kısıtlı olarak )
Genç nüfus uzun süren savaşlar nedeni ile çok azalmıştır. O dönemler hatta nüfusun artması için kampanyalar düzenlenmiştir. Sanayi ve ticarette yapılan değişikler kısa zamanda kendisini göstermiştir. Özel teşebbüsler yavaşta olsa artmaya başlamıştır. Kentleşme kavramı ortaya çıkmıştır. Ülkenin bir çok yeri kasaba görünümündeydi. Ülkeye tarım ekonomisi hakimdi. Atatürk' ün ölümü ile yerine İsmet İnönü Cumhurbaşkanı olmuştur. Ferdiyetçi teşebbüsle bu devrede azalmıştır. Daha sonra 2'li partili yıllara geçince ister istemez siyasette yavaş yavaş popülist politikalarda başlamış, hatta acımasız rekabetler olmamış değildir. Daha sonra Demokrat Parti uzun süren CHP yönetiminden görevi almıştır. Bu devirde Özel teşebbüsler ile birlikte Kentleşme artmıştır. Gelir dağılımı ve hayatın gereçleri için gerekli ve ya gereksiz olanakları büyük şehirlere yağmıştır. Şehire gidip zengin olanların sayısı artmış, git gide küçülen tarım topraklarının payı ister istemez insanları göçe zorlamıştır. Çünkü miras kalan topraklardan elde edilen tarım geliri yaşamı idame ettirmeye yetmemeye başlamıştır.
Ülkenin doğusu zaten feodal bir yapıdadır. Buradaki tarım alanları ağaların elindedir. Doğu Karadeniz de ise zaten kısıtlı tarım alanları vardır. Bunlarda paylaşılınca gelirler daha da küçülmüştür. O devirde zaten herkes modern tarım yapacak araçları almakta zorlanıyordu. Sanayi kentlere yayılmıştır. Özellikle Marmara bölgesine. Artık taşı toprağı altın olan şehirlere göç zamanı gelmiştir. Bu arada göçlerin sebeplerine kan davaları, kız kaçırma vb. toplumsal olaylarda ekleyebiliriz. Diyeceksiniz ki bunları neden anlatıyorsunuz ?
Bunları anlatıyoruz; Arabesk Müziğinin hangi zeminlerde doğduğunu bilmeniz için . Artık dünün taşralısı, köylüsü artık şehirli olmuştur. İşte bütün meseleler burada başlamıştır. Göçen halkın çoğu şehirli olamamıştır. Şehirdeki yaşam ve kültürel yapıya adapte olma savaş haline gelmiştir. Öyle farklılıklar olmuştur ki yaşamın her yönüne yansımıştır. Göçen halkımız daha muhafazakar bir yapıya sahiptir. Şehirdeki gerek giyim kuşamdan yemek kültürüne kadar bir takım farklılıklar karşısında zorlanmalar olmuştur. Varlık ailelerden göçenler yeni yapılarda kısa sürede kent yaşamına ayak uydurmuşlardır. Varlıklı olmayan ve umut peşinde göçenler ise kentin sınırların gecekondu denilen yeni yerleşim bölgeleri oluşturmuşlardır.
90' lı yıllarda ise bu deyim kendini varoş olarak değiştirmiştir. Gecekonduda yaşam zordur. Belediye hizmetlerinden yeteri kadar faydalanamayan halkımızı daha da zor yaşam beklemektedir. Yuvaları bazen yıkılmıştır. Bazen politik çıkarlar uğruna tapular verilmiştir. Ama buradaki nüfus git gide artmaktadır. Kent nüfusunun yarısını geçmiştir. Uyanık politikacılar oy uğruna tapu ve vaatler vererek buralarda yaşayan halkı kent yaşantısını daha da talep edilen hale getirmişlerdir. Ama madalyonun yüzü böyle değildir. Sanayileşme nüfus ile ile aynı oranda artmamaktadır. İşsizlik maddi gücün yetersizliği buradaki halk da hayal kırıklığı yaşatmıştır. Kentleşme süresince düzensiz yapılaşma beraberinde kültürel yozlaşmayı da getirmiştir. Buna birde sağlıksız ve yetersiz eğitim politikaları ve hizmetleri de eklenince Büyük kente göçen halkı tamamen yıpratmıştır. Artık ekmek aslanın ağzında değil midesine kadar inmiş.
Bu arada ülkemizde bir çok siyasi oyunlarda yaşanmaktadır. Ülkemiz insanları siyasi oyunlar ile birbirlerine kırdırılmışlardır. Anlayacağınız acılar üzüntüler en çok bu halkımızı etkilemiştir. 70' li yılları bu şekilde atlatmaya çalışırken 80' li yıllarda özel teşebbüsler için çok iyi olan serbest piyasa ekonomisine geçilmiştir. Artık Türkiye yeni zenginlere merhaba diyecektir. Kısa yoldan para kazanma hırsı popüler olmuştu. Zengin olmak için her şeyin mübah olduğu eski ideallerin bittiği bir dönem başlamıştır. 80 öncesinin gerek ekonomik gerekse kültürel olarak ezilen halkın artık para ile gücü eline alma zamanıdır. Öyle bir hale gelmiştir paranın yansıra kalabalık aile ortamı kiralık adamlar ile gayri meşru olayların meşrulaşmaya yoğun bir şekilde başladığı zamandır. Arabesk müziğin en atakta en revaçta olduğu yıllardır. Artık arabesk müzik kendi içinde versiyonlar çıkarmıştır. Bazıları Arabesk, fantezi, taverna vb.
Gelelim 90' lı yıllara büyük kentlere göçen halkın bazıları artık köşeyi dönmüşlerdir. Bazıları ise Ferdi Babanın dediği gibi" Köyüne Geri Dönmüşlerdir" . Türkiye tarihinin en büyük yozlaşmasını yaşamaya başlamıştır. Bunun yanı sıra yine Türkiye' de yozlaşmanın yanısıra büyük başarılarda yaşanmaya başlamıştır. Gelişim ve değişimin çok yoğun yaşandığı yıllardır. Popülizm doruğa çıkmıştır. Kim sanatçı kim sanatçı değil tartışmasının yoğun başladığı yıllardır. Müzikte Türkiye patlama yaşamıştır. Her gün çikletten çıkar gibi şarkıcılar çıkmaya başlamıştır. Artık gecekondular gelişmiş birer yerleşim merkezlerine haline gelmiştir. Artık gecekondu değil varoş kavramı yerleşmiştir. Arabesk müzik ise varoş müziği olarak adlandırılmıştır. Tabi arabesk müzikte de yozlaşmalar başlamıştır.
Müzikten ziyade sanatçılardan kaynaklanan bir yozlaşmadır. Sanatından ziyade TV' lerde ki reklamlardan veya orada burada basılanlar yok onla yaşayanlar yok onla çıkanlar yok şu şunu yaptı kimin eli kimin cebinde gibi paparaziliğin getirdiği bir yozlaşma. Kalıcı eser bırakanların sayısı çok azalmıştır. Arabesk müziği gördüğünüz gibi incelerken arabesk kültürü de incelemiş olduk. İlk başta dediğim gibi Arabesk Müzik Arabesk Kültürden doğmuştur. 1950' li yıllardan günümüze kadar ülkemiz insanlarının bir çoğunun geçirdiği evrimden doğmuş ve gelişmiştir. Bu öylesine bir kültürdür ki sadece müziğe değil etki etmemiş bir yaşam tarzı haline gelmiştir.
Arabesk diziler, arabesk filimler, arabesk yaşantı, arabesk söylemler... Anlayacağınız toplumumuzun büyük bir kesitinin aynasıdır. Bazı Entelektüel olduğunu söyleyen insanlar arabesk kültürü aşağılarken hiç toplumumuzu düşünmüyorlar mı acaba. Galiba onlar uzaydan geldi diyorum ben. Arabesk kültürün içinde hep hayatın acılı ve elim yönleri yok. Arabesk kültürün içinde hala devam eden bir dönem insanımızın yaşam mücadelesi ve bu mücadelenin ruhunu yansıtmaktadır.
GELELİM ARABESK MÜZİĞE...
Kısaca anlatmak istediğimiz arabesk kültürün doğuşu ve gelişimi arabesk müzik ile paralel, birbirinden ayrılamaz orantılarda olmuştur. 1950' li yılların sonlarında Nuri Sesigüzel ile başlayan ama Orhan Gencebay ile asıl anlamı kazanan arabesk müzik daha sonraki yıllarda Ferdi Tayfur, Müslüm Gürses, İbrahim Tatlıses, Hüseyin Altın, Hakkı Bulut, Gökhan Güney ile doruğa ulaşmıştır.
Orhan Babanın arabesk müziğinin doğuşu ve gelişiminde en büyük otorite diyebiliriz. Yapılan bu müziğin tartışmaları onunla başlamıştır. Halkımız çok çabuk benimsemiştir. O dönemlerde türküler ve klasik Türk müziği revaçta idi. Taşralar Türk Halk müziği ile mutlu olurken kentlerde Türk Sanat müziği revaçta idi. Tabi batı özentisi ağırlıkta olan bir kesim ise batı müziğine yönelmiştir. Klasik batı müziği ile yoğrulmaya ve anlamaya çalışıyorlardır. Derken Batının rüzgarı Türkiye' yi de çarptı. Klasiklerden pop ve jazz denilen country ağırlıkta müzikler yapıldı.
Derken Batının rüzgarı Türkiye' yi de çarptı. Klasiklerden pop ve jazz denilen country ağırlıkta müzikler yapıldı. Fecri Ebcioğlu, Alpay, Erol Evgin ... ve bunların yanında pop gurupları .... Ama Anadolu halkına ilk zamanlar bu tür müzikler uzaktı. Büyükşehirlerde hatırlı semtlerde dinlenirdi.
Rock müziğidünyayı sarsarken Türkiye' de de etkisi görülmüştür. Ama pop ve jazz müzikte olduğu gibi bu müzikte Anadolu halkına uzaktı. Batı hayranlığı içinde yaşayan kişilerce bu müzik yayılmaya çalışılmıştır. Bazı sanatçılarımız ise Anadolu Rock müziği altında bu müziği azda olsa sevdirmişlerdir. Hatta Anadolu halkıda çok sevmiştir. Özellikle Barış Manço, Erkin Koray, Moğollar... Ama büyükşehirlere göçen halkımızın duygularını da tam olarak ifade etmekten uzak kalmışlardır.
Gecekondudan yaşayan halkın ezilmişliği, aşkları, feaodal yapının kurbanlarını ifade eden bir protest müzik doğmuştur. Arabesk müzik. Kısa zamanda gerek Anadoluda gerekse Büyükşehirlerde yaşayan düşük gelirli aileler tarafından sevilmiştir. Hayatın haksızlığına bazen kaderci bir tutum bazende çözüm getirecek konular ile yapılan şarkılar halkımızın duygularının rehberi olmuştur. Herşeyden önce Türkiye' de doğmuş ve Türkiye' nin aynası olmuştur. Yaşanan duygulardan beslenmiş taki günümüze kadar gelmiştir. Artık yaşam tarzı olmakla beraber müzik tarzı olarakta bazı otoritelerce ne kadar istenilmesede kendini kabul ettirmiştir.
Bireylere indirgediğimiz de kimi aşkını bulmuş kimisi ekonomik yetersizliği verdiği çile dolu hayatlarını bulmuşlardır. Halk müziği ile Sanat müziği arasında çok sesli protest tarzda bir Türk Müziğidir. Amerika' da doğan Rock müziği nasıl onlara göre protest müzik ise Arabesk müzik ise Türkiye' de gelişen çok sesli protest bir olmuştur. Eserlerdeki konular çoğu zaman değişik olsada çıkış kaynağı olarak bir benzerlik kurabiliriz.
Altmışlı yılların sonunda Orhan Gencebay, Nuri Sesigüzel ile başlayan arabesk müzik Ferdi Tayfur, Muslüm Gürses İbrahim Tatlıses ile tüm yurtta en çok dinlenen müzik olmuştur. Yetmiş yıllar Arabeskin yayılma yılları olarak değerlendirirsek, 80' li yılların başlarında ise Arabesk Müziğin en dorukta olduğu zamanlardır. Bir çok pop, rock ve sanat müziği sanatçıları piyasa koşullarına uymak için ya tam arabesk kaset yapmışlar yada üç beş arabesk şarkı albümlerine ilave etmişlerdir. 80' li yılların sonu ve 90' lı yılların başlarında Arabesk müziğe ilgi azalırken pop müziği patlama yapmıştır. Yine de arabesk Müziği kadar dinleyeci kitlesine ulaşamamıştır.
Daha önce değindiğimiz gibi 90' lı yılların sonlarında özel tv ve radyoların iyice çoğalması ile yasaklı arabesk müzik kendini geliştirebilen ve sesini daha çok alana ulaştırabilen müzik olmuştur. Bu arada eskisi gibi protest etkisi azalmıştır. Artık kendi arasında türdeşleri çıkmıştır. Soft arabesk ( taverna ve pop karışımı ). Şarkılardaki konular toplumsal mesajlardan ve bireyin başkaldırışlarından farklı konular almaya başlamıştır. Tabiri caiz ise Damar şarkılar azalmıştır. Evrimleşen ve gelişen arabesk müzik bu günümüze gelmiştir. Kasetleri en çok satan, konserleri en çok kalabalık olan ve halka en yakın olan müzik olarak Türkiye' nin Müzik Literatüerinde yarini sağlamlaştırmıştır. Öcü edebiyatı yapanlar, sık sık eleştirenler artık arabesk Müziği kabullenmişlerdir.
ARABESK PASAPORT
Adı : Arabesk
Soyadı : Türk Müziği
Lakapları : Gecekondu ve Varoş müziği, Dolmuş müziği, Acılı müzik, İsyankar Müzik, Bunalım Müzik, Damar
Doğum Tarihi : 1960' lı yılların başı
Anne Adı : Türkiye
Baba Adı : Türk Halkı
Tabiyeti : Türkiye
Kurucuları :Orhan Gencebay, Nuri Sesigüzel
BABALAR : Orhan Gencebay, Ferdi Tayfur, Muslüm Gürses, İbrahim Tatlıses, Hüseyin Altın, Cengiz Kurtoğlu,
UNUTULMAYANLAR : Nuri Sesigüzel, Esengül, Biricik, Gökhan Güney, Selami Şahin, Hakkı Bulut, Çoşkun Sabah, Arif Susam, Kahtalı, Cavit Karabey...
KRALİÇELER : Bergen, Kibariye, Tüdanya, Ebru Gündeş, Mine Koşan, Neşe ve Gülden Karaböcek, Güllü, Ebru Yaşar, Bülent Ersoy, Ceylan...
GELECEĞİN BABALAR : İbrahim Erkal, Mahsun Kırmızıgül, Hakan Taşıyan, Alişan, Emrah Güçlü - Derviş Soydemir,Ömer Danış, Ümit Yaşar, Azer Bülbül, ...
ARABESK TERMİNOLOJİSİ
Baba : En çok sevilen, Delikanlı ve ağırbaşlı, yardımsever, reklamı sevmeyen arabesk sanatçısı
Damar : En acılı sözlerin ve müziğin bulunduğu arabesk şarkı. Dinledikçe kişiyi kendinden geçiren şarkılar.
Kader ve çile : Önüne geçilmesinin çok zor olduğu, kabullenmenin ise olmadığı mücadele kaynağı
Fantezi : Soft arabesk. Gerek konuları gerekse meledoleri daha yumuşak arabesk şarkılar.
Zalimler : Kader, Ağa, Parasızlık, Zengin kız babası, kızını vermeyen baba, Töre, Aldatanlar, mahpusluk
Mapushane : Çilenin olgunlaştığı, saçları ağartılan yer, kader oyunu
Akşamlar : Hasretlik,
Geceler : Hasretlik, İsyan, Yalnızlık, Kirlenme
Sabah : Hiç Olmaz
Ölüm : Sevgili uğruna, İsyanın sonu, çözümsüzlük
Aşk : En yoğun yaşanan duygular, Kavuşamama, hasretlik, Acı kaynağı
İsyan : Haksızlığa, Aldatılmışlığa, Zalimlere
Jilet : Olmaması gerekir.
Efkar : Onsuz akşamlar olmaz
Rock N' Roll, (Okunuşu: Rock and Roll) genellikle
vokal,
elektro gitar,
bateri ve
bas gitarın yanında tercihen başka enstrümanlar da kullanan popüler bir müzik türüdür. Kökeni
ABD'li zenci kölelerin halk müziği olan
Blues'a dayanır. Bu müzik türü
ABD'de önce
Rock and Roll'ın oluşmasına yol açmış, sonra bu müzik türü
Büyük Britanya'da da popüler hale gelerek ve değişime uğrayarak
Rock müziğini oluşturmuştur. Diğer müzik türlerinin aksine,
Rock müziği sosyal bir etki bırakmayı hedefler; verdiği barış ve hoşgörü mesajları ile savaşların bitmesine bile katkıda bulunabileceği görüşünün yanında ahlaki bozulmaya neden olabildiği görüşü de mevcuttur. İlk olarak
ABD'de doğup dünya çapında yayılmış ve zamanla kendi için şekillenerek değişik stillerle genişlemiştir.
Rock geniş bir anlama sahip, keskin sınırları olmayan bir tarzdır. Bazen rock kelimesi
Soul ve
Heavy Metal gibi birbirine uzak tarzları da ifade eden geniş bir kategori olarak kullanılırken
Rock and Roll ise
Rock'ın ilk yılları olan 1950 ve 1960'larda yaygın olan tarzı tanımlamak için kullanılır.
Anadolu Rock
İkinci Dünya Savaşı yıllarında dünyaya gelmiş 68 kuşağı müzisyenleri, 60'lı ve 70'li yıllarda en ünlüleri İngiltere ve Amerika'dan çıkmak üzere müzik piyasasını kasıp kavururken, Türkiye de gelişen bu akımlardan nasibini alıyordu. Yurtdışında ilk dönemlerde Beatles, daha sonraları Rolling Stones, Led Zeppelin, Yes, King Crimson, Pink Floyd ve bu listenin uzayıp gidebileceği daha bir dolu gruplar Rock müziğinin en başta giden temsilcilerinden olmuşlardır.
Bu grupların patlamasından sonra '67-'68 yıllarında, Türkiye'de de başta Erkin Koray, Cem Karaca, Barış Manço ve Moğollar olmak üzere birçok grup ve müzisyen kendilerini yurt çapında üne kavuşturacak ilk 45'liklerini çıkarmışlardı ve Moğollar'ın ilk dönem klavyecisi Murat Ses'in öncülük ettiği bir akım olan Anadolu Pop'un temelleri de yine aynı senelerde böylece atılmış oluyordu.
Bu müzisyenler yurtdışındaki akımları oldukça yakından takip ediyorlardı ve farkında oldukları bir şey vardı ki bu da kendi ülkelerinin müziğinin aslında çok köklü bir geçmişe sahip olduğu ve de en önemlisi altmışlı yılların ikinci yarısında temelleri Amerika Birleşik Devletleri'nde atılmış olan psychedelic rock akımının aslında kendi ülkelerinin müziğinin özünde bulunduğuydu. Batının '68 kuşağı hippileri de doğu mistisizmine bol miktarda meraklıydı ve bu konuda bolca araştırma yapıyorlardı. Türkiye'de yaşayan müzisyenler ise zaten bu olayın içinde doğup büyümüş oldukları için bu onlar için çok büyük bir avantajdı ve bunu çok iyi değerlendirmesini bilip hem batıdaki dünyayı sallamış grupların çalışmalarından, hem de kendi ülkelerinin yerel müziğinden yararlanarak çok sağlam doğu batı sentezleri ortaya çıkarmasını bildiler.
Rock müziğinin dünyada ki dinlenme potansiyeli sonucu Türkiye'de de bazı müzik grupları rock müziğini çalmaya başladılar. Anadolu Rock terimi tamamen uydurma bir terim olup aslında söylenmek istenen; Rock müziğinin Türkiye'ye, Anadolu'yu ve onun ezgilerini kullanarak benimsetilmeye çalışıldığıdır. Anadolu rock bir müzik türü değildir. Böyle bir terim yoktur. Böyle bir terim geçtiğimiz 10 yıl içerisinde, beste sıkıntısına düşmüş, müziğini elektronik müzik ve diğer müzik türlerinin tehditi altında gören müzisyenler tarafından yaratılmaya çalışılmaktadır.
Literatürde müzik türü olarak geçmemektedir.
Literatürde geçen rock müzik türleri ;
Adult alternative pop\rock
Boogie Rock
British invasion
Comedy rock
Experimental Rock
Glam Rock
Hard Rock \ Metal
Instrumental Rock
Jam Rock
Pop Rock
Progressive Rock \ Art Rock
Psychedelick Rock \ Garage
Rock ' n ' Roll
Soft Rock
Southern Rock
Türkiye'de ki Anadolu Rock müzik Temsilcileri
Cem Karaca
Erkin Koray
Barış Manço
Ersen
Moğollar
Murat Ses
Üç Hürel
Kıraç
Haluk Levent
Aşka Özlem
Yırtık Uçurtma
Haramiler
Mavi Işıklar